26 Aralık 2020 Cumartesi

18 yıl "EZAN"; ‘Allahuekber’ YASAK.. ‘BURSA OLAYI’ ve ÇORUM Sürgünleri

 "EZAN"ı yasaklayıp

Zulüm işlediler
18 yıl "EZAN";
‘Allahuekber’ YASAK..
‘BURSA OLAYI’ ve ÇORUM Sürgünleri
1 Şubat 1933’te Bursa Ulu Camii’nin imamı nedense göreve gelmemiş, onun yerine cemaatten Topal Halil; Ezan, Tatar İbrahim ise Kamet okur.
Fakat Memlekete Ezan, YASAK idi..
Camide görevlendirilmiş olmalı ki “sivil polis Hamdi Efendi”de durumu büyüklerine rapor eder.
Ezan ve kamet okuyanları götürmek isterler, cemaat vermek istemez.. 30 kadar insan valiliğe kadar giderler ve müftüye “Ezan ve kamet” okuyanların niçin TUTUKLANdığını sorarlar..
“Ezan her yerde okunurkenneden Bursa’da neden insanların tutuklandığı “ sorusuna müftü bu konuda talimat alındığını, ezanın yalnız Bursa’da değil, her yerde “Türkçe okunduğunu”, asıl cevabı valinin verebileceğini söyleyince, kalabalık Hükümet Konağı’na yönelmişti. Makamında olmayan valiyi beklerlerken merdivenlere oturmuşlar, sonra da polisin müdahalesiyle, bir olay çıkmaksızın dağılırlar.
O sırada evinde olan Vali Fatin Bey, durumdan hemen Bursa’daki Tümen Komutanlığı’nı haberdar etder. Tümen Komutanı da durumu şifreli telgrafla İzmir’de yanında Mustafa Kemalin olduğu Kolordu Komutanı Ali Hikmet (Ayerdem) Paşa’ya bildirilir.
MUSTAFA KEMAL DURUMA EL KOYUYOR
Yaveri Cevat Tolgay’ın anlattığına göre, haberi duyunca çok sinirlenmiş, ilk tepkisi “Derhal Bursa’ya baskın yapacağız!” olur.
, 4 Şubat’ta sabaha karşı üç buçukta trenle Afyon’a hareket ederek . Antalya bölgesinde bir geziden dönmekte olan Başbakan Mustafa İsmet (Paşa) ile Afyon’da buluşarak , Eskişehir’e kadar baş başa kalırlar..
Başbakan Mustafa İsmet Eskişehir’de ayrılıp ve Ankara’ya devam ederken Mustafa Kemal ve yanındakiler ise Bilecik’ten otomobille Bursa’ya hareket ederler.
İsmet Paşa da Ankara’ya dönerek ‘İcra Vekilleri Heyeti’ni toplar ve Adliye ile Dahiliye vekillerinin derhal Bursa’ya gönderilmesine karar verilir.
Dâhiliye Vekili Şükrü (Kaya), Adliye Vekili Yusuf Kemal (Tengirşenk) ve Emniyet Genel Müdürü Tevfik Hadi (Baysal) de acilen Bursa'ya gitmek üzere yola çıkarlar.
“DİN MESELESİ DEĞİL DİL MESELESİ”
Mustafa Kemal ve heyeti 5 Şubat günü Bursa’ya gelirler ve şimdi müze yapılan Çelik Palas yakınındaki ahşap köşke (bugün Atatürk Müzesi) yerleşirler.
Devlet başkanı Mustafa Kemal, aynı gün devletin resmi ajansı Anadolu Ajansı’na şu açıklamayı yazdırdı: “Bursa’ya geldim. Hadise hakkında alakadarlardan malumat aldım. Hadise haddizatında fazla ehemmiyetli değildir. Herhalde cahil mürteciler, Cumhuriyet adliyesinin pençesinden kurtulamayacaklardır. Hadiseye dikkatimizi bilhassa çevirmemizin sebebi, dini siyaset ve herhangi bir tahrike vesile etmeye asla müsamaha etmeyeceğimizin bir daha anlaşılmasıdır. Meselenin önemi milli dili ve milli benliği bütün hayatında hâkim ve esas kalacaktır.”
Ertesi gün, tutuklananları serbest bıraktığı için savcı, cemaati kontrol edemediği için müftü görevden alındı. Diyanet İşleri Başkanlığı, bundan böyle ezanın kesinkes -okunmayacağına -Türkçe okunacağına, aksine davrananların mutlak suretle cezalandırılacağına dair bir tamim yayımladı.
Bu yasak Menderes iktidarına kadar sürdü.. Meclis de CHP de EVET oyu verdiği zaman kaldırıldı.
........
Hadise dolayısıyla
Bursa Müftüsü Nureddin Efendi,
Sulh Ceza Hakimi Hasan Bey,
ve de Savcı Sakıp Bey’ler işten el çektirilir..
İşini bırakmak zorunda kalan müftü Nureddin Efendi, bir rivayete göre mahkemeye sevk edilir.
................
Bursa Belediye Başkanı Muhittin Bey’in anlatıkları şöyle:
“Saat 2’ye geliyordu. Belediye zabıtası müdürü Rıfkı Bey koşa koşa gelip haber verdi. Camiden çıkanlar meraklıların da iltihakıyla büyüyen kalabalık hükümet meydanına doğru yürüyordu.”
Muhittin Bey, Bursa Valisi Fatin Bey’i istirahat ettiğini öğrenince de arabasına binip şoförden kalabalığın olduğu yere sürmesini isteter.. Hükümet konağının önündeki kalabalığı görünce orada bulunan bir memurdan kalabalığın dağıtılmasını isteyerek vali Fatin Bey’in evine uğrayıp gördüklerini anlatır .Ancak Hükümet konağına döndüklerinde güya eylem yapanların çoktan dağılmışlardır.. Polis kalabalığı çabucak dağıtmış, 11 kişi de yakalanmıştır.
Muhittin Bey 'e göre " bu irtica hareketi daha mühim bir olayın başlangıcıydı ve suçlular şiddetle cezalandırılmaydı. Kanaatini hemen Fatin Bey’e açıklar..
Yakalananların ertesi gün serbest bırakılması kararını belediye başkanı Muhittin Bey kararı beğenmeyerek :
“…Şunu da unutmamalı ki ben Londra’nın, New York’un, Belgrad’ın, Sofya’nın değil, Bursa’nın Belediye reisiyim. Bu düşünce ile doğrudan doğruya inkılaplarımızı hedef yapan bir harekete hiçbir suretle müsamaha edemeyeceğimi anladım. Vali beye de malumat vererek hükümeti vaziyetten haberdar eylemek üzere Ankara’ya gittim.”diyor
Muhittin Bey Cuma günü Ankara'da önce Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri Recep Peker, ardından İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile görüşüp, Ankara’da bulunan bakanların toplantısında yaptığı açıklamalarla adeta hükümete gaz verir..
Mustafa Kemal'in Bursa’ya varmak üzere olduğunu haber alan Muhittin Bey de akşama doğru Ankara’dan ayrılarak Bursa’ya hareket eder.
ÇORUM’DAKİ YARGILAMALAR
Ankara’da Adliye Vekili Yusuf Kemal Bey, gazetecilerin sorusu üzerine “sıkıyönetim ilan edilmediğine göre İstiklal Mahkemesi kurulmasına da gerek olmadığını, zanlıların normal mahkemede yargılanacaklarını” açıklar.
Ancak zanlılar Bursa’da değil, Çorum’da yargılanacaklardı; çünkü Bursa, bursa halkının tepkisinden korkuyorlardı.
2 Mart 1933'te Bursa’dan Çorum’a gönderilen
Yirmi dört “Ezân suçlusu” ilan edilerek “devlete karşı isyan başlatmak”, “Şapka Kanunu’na uymamak”, “TCK’nın 526. Maddesi’ne uymamak” ile suçlanıyordu.
Suça delilde gerekirdi.
Buldular da ..
Tatar İbrahim’e ait olduğu iddia edilen hatıra defterinde Türkçe ezanla ilgili bazı notlar, olayların önceden planlandığına kanıt olarak gösterilir. Bir başka kanıt Evkaf Müdürlüğü’ne gönderilmiş isimsiz tehdit mektubuydu. Mektubun üzerinde Bursa damgası vardı ve bozuk bir Arapça ile şunlar yazılmıştı. “Bana bak! Ben Bursalıyım. Seninle Vali’nin Bursa’yı karıştırdığınızı biliyorum. Ben İstanbul’dan geldim, orada Arapça ezan okunuyor ve kamet veriliyor. Yarından itibaren burada da Arapça ezan okunmaz ise büyük bir felaket ile karşılaşacaksınız. Bundan başka hayatınız da tehlikede olacaktır. Bunları Vali’ye de söyle...”
Tatar İbrahim, [ezanın] Türkçesini bilmediğinden Arapça okuduğunu, gerisinin iftira olduğunu söylese de
Sonuçta Çorum Ağır Cezâ Mahkemesi'nin 1 Mayıs 1933'te verdiği karârla 19 kişi 6 ayla 2.5 yıl arasında değişen hapis cezalarına ve hapis cezaları kadar sürgün cezasına çarptırıldı. Ayrıca 4,800 lira tutan mahkeme masrafları mahkûmlar arasında bölüştürüldü ve olay resmi tarihin EZAN YASAĞI müzesine’ kaldırıldı.
Bursa da “Ezan “ hadisesi 6 Şubat 1933 tarihli “Hakimiyeti Milliye” gazetesinde şu şekilde yer alır:
BURSA’DA BİR GERİCİ AYAKLANMA TEŞEBBÜSÜ
“Gazi, Hadisenin Mahiyetini Anlamak İçin Dün Bursa’ya Vardı.
Hükümet, Adliye ve Dahiliye vekillerini Tahkikata memur etti ve Vekiller Dün Gittiler.
Hükümet Dün Hadise Hakkında Bir Resmi Tebliğ Neşretti
Hadise Hakkında Tafsilat
Bursa, 5 (Hususi, İstanbul üzerinden telefonla) Ramazanda tatbikine başlanan Türkçe ezan ve ‘kamet’ bayrama yakın, Türkçenin yalnız ezana hasrı suretiyle bilinmez bir şekilde tadile uğramış, bunun üzerine alakadarlar tarafından ezan ve kametin tekrar behemehal Türkçe yapılması tebliğ edilmiştir. Alakadarlardan bazıları bu vaziyet üzerine vazifelerine gelmemek suretiyle yeni bir hattı hareket takibine başlamışlardır. Hadise günü de vazifesine gelmeyen Ulu Cami müezzininin yerine cemaatten Topal Halil isminde birisi ezanı Türkçe yerine Arapça okumuş, bunu gören sivil polis Hamdi Efendi, Halil’in adını tespit etmiştir. Bu ufacık hadise cemaat arasında dedikodu uyandırmış ve bu dedikodulardan sonra, cami içerisinde de ‘kamet’ gene cemaatten Tatar İbrahim tarafından okunmuştur. Namaz kılınmış fakat Polis Memuru Hamdi Efendi’nin not alışını bahane eden birisi de tahrikamiz bazı sözler söylemiş. Bu sözleri söyleyenin hüviyeti henüz tespit edilememiş olmakla beraber bütün şüpheler Tatar İbrahim üzerinde toplanmaktadır.
Bu teşviki müteakip cemaat gürültü patırtı ile camiden çıkarken, caminin yanındaki Evkaf Müdüriyeti’nin önünde toplanmışlardır. Bunlardan 80 kişi kadarı Evkaf Müdüriyeti’ne girmişler ve aralarından elektrikçi Arnavut Seyfettin Evkaf Müdürü’ne hitaben:
-Halkın Türkçe ezan istemediğini ve bu maksatla aşağıda toplandıklarını size haber veriyorum, demiştir.
Bu esnada dışarıdaki kalabalıktan gürültü patırtı arasında; ‘istemeyiz’ sesleri duyulmuştur.
Evkaf Müdürü Faik Bey, vaziyetin bu şekli aldığını görünce kendisinin selâhiyette olmadığını, bir dertleri varsa Vali Bey’e anlatmalarını bildirmiştir. Bunun üzerine kalabalık, yolda kendilerine iltihak eden meraklılarla büyüyerek vali konağına doğru yürümüşlerdir.
(Sonu 3. sayfada)
Gazi Hazretleri
(Başı 1. sayfada)
Evkaf Müdürü kalabalığı başından savar savmaz telefonla hadiseyi polise bildirmiştir. Diğer taraftan hadiseyi haber alan Belediye Reisi Muhittin Bey, zabıtai belediye memurlarına bazı tertibat aldırmış, kendisi de derhal otomobille valinin evine gitmiştir. Hükümet önüne gelenlerden bir kısmı valinin dairede olmadığını anlayınca kendisini beklemek istemişlerse de polis hadise mahalline gelmiş ve bu kalabalığı dağıtmış ve bekleyenleri yakalayıp karakola göndermiştir. Halk hiçbir surette bu harekete iştirak etmemiş ve seyirci kalmıştır. Ayrıca hadiseyi müddeiumumilik eline almıştır.
Tahkikat o gün ve o gece sabaha kadar sürmüş, birçok kimseler sorguya çekilmiştir. Bilahare tutulanların hepsi tahliye edilmişlerse de bunlardan hadisede önayak oldukları zannedilenler tekrar tevkif edilmişlerdir.
Tevkif edilenler hadisenin ön safında bulunmakla, hadiseyi teşvik etmekle meznundurlar. Bu gün de yeniden tevkifler yapılmıştır.
Bugün tevkif edilenler: Orhan Camii Müezzin Vekili Hüseyin, Demirtaş Camii Müezzin Vekili İsmail hadisede alakadar olmakla, Ulu Cami Müezzini Kalaycı Mehmet ise vazifesini kasten bırakarak hadiseye sebep olmakla maznun bulunuyor.
Hadisenin ertesi günü vilayetçe işten derhal el çektirilen Bursa Müftüsü Nurettin Efendi hakkındaki karar Diyanet İşleri Reisliği tarafından tasdik ve tasvip edilerek bugün vilayete bildirilmiştir. Yerine Kavalalı Mehmet Ali Efendi tayin olunmuştur.
Ayrıca bugün Sulh Hakimi Hasan Bey’e de işten el çektirilmiştir.
Adliye müfettişlerinden Necmettin Zahir Bey de Bugün Bursa’ya gelmiştir.
Öğrendiğime göre; tevkif edilenlerin bazılarının üzerinde dikkate şayan evrak ve vesaik çıkmıştır. Bunlardan bilhassa Tatar İbrahim’in olduğu zannedilen hatıra defterinde Türkçe ezan hadisesinin büyük bir ehemmiyetle kaydedildiği ve bunun cebren halka yaptırıldığı hakkında bazı ibareler görüldüğü söylenmektedir.
Bugün Adliye binasında Müddeiumumilik’te tahkikata devam ediliyor. Adliyeyi işgal eden en mühim mesele hadisenin diğer muharrik ve müşevvikleri olup olmadığı ve bunun evvelce bir tasavvur ve tertip mahsulü bulunup bulunmadığıdır. Ayrıca bu toplanışa girenlerin daha kimler olduğu hakkında tahkikat derinleştirilmektedir.
Haber aldığıma göre; hadise günü Evkaf Müdürü’ne meçhul adamlar iki tehdit mektubu göndermişler ve ‘bu mesele hakkında ağzını açarsa derhal öldürüleceğini’ kendisine bildirmişlerdir. Evkaf Müdürü bu mektupları zabıtaya teslim etmiştir.
Gazi Hz. akşama kadar köşklerinde kalmış, akşama doğru Vali Fatin Bey köşke gitmiştir.”
Resmi Tebliğ
Hükümet, hadise hakkında; ‘Bu vaka şöyle cereyan etmiştir.’
“Bursa’da 1 Şubat’ta Türkçe ezan ve kamet sebebi ile hadis olan vak’a şöyle cereyan etmiştir.
Şubatın 1.günü öğleden sonra Hoca Yahya oğlu Kazanlı Tatar İbrahim, İslâm oğlu Elektrikçi Seyfettin, Mehmet oğlu Koyuncu Şahin, Kasap Hafız Mustafa, Yusuf Çavuş oğlu köy imamı Hafız Mustafa, Mehmet oğlu Hafız Ali, Hafız oğlu Kilimci Salih, Kayapa köyünden Ömer, Ömer oğlu Kaya Ali, Hasan oğlu Mustafa Hilmi, Aziz oğlu Ali, Mustafa oğlu Halil, Abdülmünin oğlu Abdülkadir’in teşviki ile 30 kadar şahsın camie bitişik Evkaf Müdürlüğü’ne müracaatla ezan ve kametin İstanbul ve diğer taraflarda olduğu gibi Bursa’da da Arapça okunması, sözle gürültülü bir surette istenmesi üzerine, Evkaf Müdürü’nün diyanet işleri riyasetinin ve Evkaf Umum Müdürlüğü’nün emirlerini bozmaya malik olmadığı yolundaki cevabı üzerine, arkalarına topladıkları bir cemmigaliz ile hükümet dairesine gitmek istemişlerse de polis kuvvetleri tarafından dağıtılmışlar ve müşevviklerle önayak olanlar yakalanarak tahkikata başlanmıştır.”
7 Şubat 1933 tarihli ‘Hakimiyeti Milliye Gazetesi’nde yer alan habere göre, Reisi- cumhur M. Kemal konuyu inceledikten sonra özetle şu açıklamada bulunmuştur:
“Bursa’ya geldim. Hadise hakkında alakadarlardan malumat aldım. Hadise hattizatında fazla ehemmiyeti haiz değildir. Her halde cahil mürteciler Cumhuriyet Adliye’sinin pençesinden kurtulamayacaklardır. Hadiseye dikkatimizi bilhassa çevirmemizin sebebi dini siyaset ve herhangi bir tahrike vesile etmeğe asla müsamaha etmeyeceğimizin bir daha anlaşılmasıdır. Meselenin mahiyeti esasen din değil dildir. Kati olarak bilinmelidir ki; Türk Milleti’nin milli dili ve milli benliği bütün hayatında hakim ve esas kalacaktır.”
//////////////////////////
Cumhuriyet, 11 mart 1933
“Bursalı mürteciler ….
Maznunlar Çorum'da «Kahrolun ... Kahrolun!» seslerile karşılandılar, muhakeme başlamak üzere Çorum (Hu susî)
Bursa hâdisesi maz nunları martın beşinci pazar günü şehrimize saat 17,30 ta getirıldiler. Ankara caddesinden birbirini takip eden iki kamyon rüzgar gibi gecti. Kapalı ka«" yonlann üz^ iorum Muddeıununtut eşya denklerne Tahsuı Bey dolu idi. önünde, arkasında muha fız jandarmalar bulunuyordu. Kamyonlar hükumet dairesi meydanlığının şimale açılan büyük kapısından girerek Adliye dairesi ö nünde durdular. Muhafızlarm ku mandanı olan jandarma yüzbaşısı Arif Bey otomobilden atladı. Buna muhafazaya memur olan jandarma efradı takip etti. Ondan sonra Arif Bey! indiriniz! emrini verdi. Kamyonların arka kapılan açıldı. İrtica suçlulan birer, ikişer in diler. Ellerinde bohçalar, İbrikler, torbalar vardı. Çorum Cumhuriyet müddeiumu {Mabadi 6 met Vali ve Belediye Reisi Muhutin Bey
“”
///////////////////////////////////////
Çorum'da mahkûm olan Ezân Mazlûmları:
Sadece Bursa’dan gönderilenler mi?
İzmirli İlyas Ef. ve İskilipli Mustafa Ali Efendi de Çorumda mahkeme edilmektedir.
“Çorum, 26 (Hususî) – Dün, İzmirde Salepçi camiinde türkçe ezan aleyhinde bulunmaktan ve Evkaf Müdürüne tehdit mektubu göndermekten [?] suçlu İlyas Efendi muhakeme edilmiş, davanın ağırcezaya nakline karar verilmiştir.
“Ağırcezada muhakeme edilen İskilipli Mustafa Ali Ef., Türkçe ezan yerine Arapça ezan okuduğu sabit olduğundan, 10 gün hapsine, 10 lira para cezasına ve 32 lira muhakeme masrafı vermiye mahkûm olmuştur.” (Son Posta, 26.3.1933, s. 3)
Bartınlı Muallim Feyzullah Bey, Bartınlı Hasan Efendi ve Bigalı Hacı Ali Efendi
Milliyet gazetesi ‘nin 4 Nisan 1933 târihli haberi..
“Çorum, 4 (Milliyet) – Buradaki maznunların muhakemesine devam edildi.
“- Bartınlı muallim Feyzullah ve arkadaşı Hasan, birer sene hapse ve birer sene Zâbıta [Polis, Emniyet] nezareti altında bulundurulmağa mahkûm kılındılar…
“- Bigalı Hacı Ali de bir sene hapse, bir sene nezaret altında bulunmağa mahkûm oldu.”
/////////////////////////////////////
“MUSTAFA KEMAL’İN ABD ELÇİSİ SHERRİLL’E ANLATTIKLARI
Mayıs 1932-Mart 1933 tarihleri arasında ABD’nin Ankara Büyükelçisi olarak görev yapan Charles H. Sherrill, Mustafa Kemal’le yaptığı görüşmelerin bazı bölümlerini 1934 yılında yayımlanan A Year’s Embbassy to Mustafa Kemal adlı kitapta toplamıştı. Sherrill kitabının 199-203. sayfalarında o günlerin havasını şöyle anlatmıştı:
“Gazi ile bu kez Ankara’da üç saat süren bir mülakatım oldu. Kısa müddet önce meydana gelen Bursa hadisesi din mevzuunu epey gündeme getirdi. Mustafa Kemal’in bu mevzuda serbestçe ve uzun sure konuşması gayet tabii beni şaşırttı. Bana şahsi görüşlerini bildirdi ve bugünün Türk halkının din hakkınnda ne düşündüğü hususundaki kanatini söyledi. Birçok münakaşadan sonra mutabık olmadığımıza dair mutabakat sağladığımız tek husus, Türk halkının din hakkında ne düşündüğü konusuydu, zira ben O’ndan farklı olarak Türklerin çok daha dindar olduklarına inanıyorum. Bu kanaatimin baş sebebi bu bölümün sonundaki Ayasofya Camii’ndeki meşhur Kadir Gecesi ile ilgili yaptığım tasvirde belli olacaktır.
[Gazi’nin] Din konusundaki şahsi görüşleri hususunda söylediklerinin tamamına burada yer vermek tabii ki hiç doğru olmaz. Ancak O’nun agnostic ve din karşıtı olduğuna dair söylenen çok fazla saçma hikayeden dolayı Tanrı’ya, insanlığın bir Tanrı’ya ihtiyacı olduğuna, insanlığın Tanrı’ya yakarma ihtiyacına, O’na seslenmeye hakkı olduğuna inandığını burada söylemem elzem. Ancak bu seslenme belli zamanlarda ibadet etmeye çağıran dualar şeklinde demek değildir...”
Sherrill’in kitabına almadığı ancak ABD arşivlerinde olan raporundaki bazı hususları ise Rıfat N. Bali sayesinde öğrendik. Raporda Sherrill şöyle anlatıyor Mustafa Kemal’le inanç üzerine yaptığı sohbeti: “Agnostik olduğuna dair genellikle kabul görmüş inancı kesinlikle reddediyor ancak dinin sadece Kainat’ın Mucidi ve Hakimi tek Tanrı’ya inanmak olduğunu söylüyor. Ayrıca beşeriyetin böyle bir Tanrı’ya inanmaya ihtiyacı olduğuna inanıyor. Buna ilaveten dualarla bu Tanrı’ya seslenmenin beşeriyet için iyi olduğunu belirtti. Burada duruyor.
Daha sonra teferruatlı bir şekilde neden o kadar inançlı bir Protestan Hıristiyan olduğumu sordu. Ben de ona bu raporda yeri olmayan sebeplerimi söyledim. Sadece genel bir mütalaa söyleyebilirim. Suallerinde tamamiyle samimiydi. Bu da din konusunda yeterince zihin yorduğunu göstermekte. Daha on yıl önce inşa ettiği yeni Cumhuriyet’in Reisicumhuru olarak iktidara geldiği zaman İslam dininin durumu hakkında bilgi vermeye başladı. Şeyh’ül-İslam’ı, medreseleri, Mahkemi-i Şer’iyyeleri ve bu mahkemelere riyaset eden kadılar, hocalar ve muhtelik dervişler dahil olmak üzere bütün ruhban sınıfını lağv etmeyi gerekli bulduğunu söyledi. Osmanlı İMparatorluğu altında geçerli olan bu ruhban yapıdan geriye kalan, müezzin olarak minarelerden halkı ibadete çağıran ve camiilerde namaz kıldıran imamlardı.
Ona az evvel tasvir ettiği bu yapıyı tamamiyle yok ettikten sonra Türk gençliği için, şayet kaldıysa, ne tür bir dini tedrisat kaldığını sordum. Kifayetsiz medrese sistemini bütün ülkeye yayılmış ilk ve orta öğretim sistemi ile ikame ettiğini ve bu sistemin talebeyi üniversiteye kadar götürdüğünü belirtti. İlk ve orta okullarda Kur’an’ın öğrettiği Hazreti Muhammed’in hayat hikayesi ve daha alhaklı yaşama konusundaki himetli düsturlarla dini tedrisat verildiğini, bu dini tedrisata Yeni ve Eski Ahit’te (İncil ve Tevrat’ta) tasvir edilen diğer büyük dinleri ve Budist dini kitapları da dahil ettirdiğini söyledi (…) Bu çerçevede yakın tarihte cereyan eden Bursa hadisesi üzerinde serbestçe konuştu (…) Muhtemelen sıkıntı verecek bu siyasi hareketi basit bir dil meselesine, ezanın Arapça yerine Türkçe okunması haline dönüştürerek gösterdiği siyasi maharetten ötürü kendisine iltifatta bulundum. Bu sözlerim Kur’an’ın Arapçadan Türkçeye tercüme edilmesi çin nasıl ve neden telkinde bulunduğu konusunda konuşmasına sebep oldu ve bu mevzuda yepyeni bir ufuk açtı. Türk halkının uzun zamandan beri ezberden okuduğu bazı Arapça duaların gerçek manasını anladığı zaman tiksineceğini söylüyor. Kur’an’dan alınan bir Arapça bölüm okudu. Bu duada [Tebbet Suresi] Hz. Muhammed amcası ile amca kızının yaptıkları bir şeyden ötürü cehenneme gitmeleri için beddua eder. ‘Düşünen bir Türk’ün böylesi bir duayı okumaktan elde edeceği dini ilhamı veya dine ilgi göstermesini tahayyül edebilir misin?’ dedi. Bu fikrini geliştirdikçe, ben de git gide Kur’an’ın Türkçe okunmasını teşvik etmesinin sebebinin Kur’an’ın Türkler arasında gözden düşmesi olduğu neticesine vardım.
Daha sonra umumi ve şaşırtıcı bir beyanda bulunarak, Türk halkının gerçekte hiçbir şekilde dindar olmadığını, aralarından camiilere giden az sayıda kişinin alışkanlıktan veya yüksek sesle söylenen duaların cazibesine kapılarak camiye gittiğini ileri sürdü (…) Bu beyanatlarını bitirdiğinde şimdilik orta öğretimde ve Darülfünun’un küçük İlahiyat bölümünde üç büyük din hakkında verilen tarihi tedrisattan fazlasını öğretmeye inanmadığı sarihti. Ancak Sovyetler’in her türlü dini lağvetme fikriyle kesinlikle mutabık değil. Belli başlı camiilerin Hükümet tarafından itinayla muhafaza edilmeleri ve amaçları doğrultusunda kullanılmaları gerektiği hususunda ısrarlı. Üç büyük dinin ahlak öğretilerine dinden ziyade ahlak olarak inanıyor…”
Hacıbayram Bulgurlu, Affan Güngör ve 7 diğer kişi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

"Türk bayrağında hilal var ama ay Türkiye'ye ait değil."

    "Türk bayrağında hilal var ama ay Türkiye'ye ait değil."     Putin artık Türkiye'yi dost bir ülke olarak görmü...